11 Ekim 2017 Çarşamba

kaybeden

kaybeden insanları sevmezsin bilirim. belki de bu yüzden beni sevemedin, işte bu hiç aklıma gelmemişti.

ama keşke, önce beni anlasaydın. önce neden bu duruma geldiğimi, neden sana karşı hiç açık olamadığımı anlasaydın.

kaybedenler hep böyle değil midir zaten? sürekli kendilerini küçümserler, güçlü olamazlar. ne acı. ne büyük eziklik. ama hiç konuştuk mu onlarla? hiç anlamaya çalıştık mı içindekilerini? yanımızda gözükürler de dışarıdan görünümümüze zarar verirler diye dışlamadık mı? hep kendimizi düşünmedik mi? biz bu haldeyken ne hakla onlara kaybeden dedik? ne zaman biz konuşmak istediğimizde bize sırt çevirdiler? durum buyken, gerçekten de onlar mı kaybeden? gerçekten "onlar" mı hak ediyor aşağılanmayı?

bilmem, belki de abartıyorumdur. belki de saçma düşünüyorumdur. ama ben bunu martılara sordum. martılar da benimle aynı fikirde. martılar yalan söylemez.




23 Haziran 2017 Cuma

anastasia2

anastasia evine doğru gitti.
çok sonra anladı
gidebilecek bir evinin bile olmadığını.
halbuki ne güzeldi
abisi, çiftliği, evi.
iç geçirdi oturup
keşke hiç bitmeseydi.
keşke düzelmeseydi
en azından o zaman mutluydu.
normal olmayı kaldıramadı anastasia
delirmeyi denedi tekrar
ve tekrar.
işe yaramadı ancak
denerken hayal ettiği şeylerle bile
mutlu olmuştu.
normale tekrar döndüğünde anladı
hayatın ne denli zor olduğunu.
anastasia artık hiçbir şeyin
güzel gitmeyeceğini anladı.
evsiz bir kız olduğunu,
hayatında kimsenin olmadığını.
geri dönmeyi düşündü
o hastaneye.
rol yapardı belki
belki de ağlardı.
ondan da vazgeçti sonra,
durup düşündü.
belki hayal ettiği şeyler bu dünyada değildir
belki onlar başka bir yerdedir diye.
belki eğer ölürse
abisine kavuşurdu.
bu fikir çok cazip geldi ona
çünkü kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.
bir köprüye gitti
salıverdi kendini.
artık evsiz ya da kimsesiz değildi,
artık ölüydü.

28 Mayıs 2017 Pazar

çay

içeriden bağırdı çay nerede kaldı diye. hizmetçisi miydim eşi mi anlayamıyordum çoğu zaman. önceleri ayrılmayı düşündüm ancak eve parayı getiren ben değildim, ayrılırsam napardım? her neyse dedim. çay getirmek zor değil, hayat zor.

kölesi gibiydim hep. beni konuşturmazdı hiç. böyle de hayvan işte. ama kızamıyorum ki ona eşim sonuçta. ben de kendime arkadaş edindim her ne kadar doktorlar füruzan'ın gerçek olmadığını söylese de.

derdimi anlattım ona, sağolsun dinledi. eşim birkaç kez beni onunla konuşurken gördü. vurdu bana. kafayı yemişsin sen dedi. ben kafayı yemedim ki dedim, çay getirdim sana.

bana vurduğunda tekrar füruzan'a koştum. hep dinledi beni canım arkadaşım. biliyor musun? bazen bana sırlarını söylüyor. onun da böyle bir eşi varmış. çok şaşırdım doğrusu. her şeyi anlattı bana, demek ki çok güvenmiş, canım arkadaşım.

20 yıl geçti şimdi. Füruzan yanımda halen ama eşim yok. nerede bilmiyorum. muhtemelen arka bahçede sigara içip maç izliyordur. dün füruzan bana ilk kez kimseye söylememem gereken bir şey söyledi. sırrını söylediğinde bile bu kadar gergin değildi. öldür dedi. öldür.


17 Mayıs 2017 Çarşamba

kafes

küçükken kuşların
ölen insanların ruhlarını taşıdığına inanırdım.
19 yaşına geldim
bunun aksini söyleyen olmadı.

ruhlar özgürse eğer
dünyadaki en özgür şeye yüklerdim onu
kuşlara.
özellikle martılar

martılar denize yakındır çünkü
denize yakın olan nasıl özgür olmaz?


hapsedilmeyi sevmezdim. bir korkuydu belki. dışarılara çıkıp denize, çiçeklere bakmak isterdim. evi sevmezdim zaten. çekip gitmek isterdim sürekli.  sonra düşüncelerime hapsettiler. kaçamadım. saklanamadım. dışarı çıkamadım. kendimi yitirdim günden güne.
yakında öleceğimi hissediyorum. ruhsal olarak çoktan ölmüş olan bana pek koymaz sanırım bir tabut. tek dileğim olabildiğince özgür bir martı tarafından taşınmak.

10 Mayıs 2017 Çarşamba

minik anastasia

minik anastasia doğdu bir kasabada.
şehre uzak değildi bu kasaba. ancak.
ne yazık ki arabaları yoktu.
ama olmasına da gerek yoktu.
küçük, mutlu bir aileydi onlar.
gündüzleri hayvanlarıyla uğraşır,
geceleri oyunlar oynarlardı.
erken yatar erken kalkarlardı.
tek eğlenceleri iş bölümü yaparken ki heyecandı.
ama bir sorun vardı.
anastasia'nın abisi akıl hastasıydı.
mutlu gibi gözüken bu aile
sürekli Mark ile uğraşırdı
birkaç kez ahıra bile kapattılar.
şizofren olduğunu düşünüyordu anastasia
korkuyordu da.
henüz küçüktü ama
delilere yaklaşılmaması gerektiğini biliyordu
öz abisi de olsa.
kafasında kuruyordu hep
geceleri uyuyamıyordu.
ya bir şey olsaydı
bir gün uyandı anastasia
abisi yoktu
kasabası da
ailesi de
en sonunda anladı
akıl hastası olanın abisi olmadığını
anladı çünkü her neyse geçmişti
çıktı anastasia
gözleri yaşlı bir şekilde